Kolektif zekayı, bir bütünlüğe (kolektiviteye) ait bir ya da daha fazla kaynaktan edinilen zeka olarak tanımlanabilir. Kolektivite vurgusu nedeniyle, “biyolojik, sosyal ve bilişsel sistemlerin daha yüksek bir kompleksiteye ve uyuma evrilme hali” olarak da ele alınabilir. Yakın zamanlı olarak, medya ve iletişim çalışmaları bu alanlara eklenmiştir. Zira yeni medya, enformasyonu paylaşma, veriyi kolaylıkla depolayabilme, gerektiğinde geri çağırma kapasitesi ile kolektif zekanın gelişip güçlenmesinde önemli bir aktör olarak belirmiştir. Üstelik bu aktörün, tek güçlü yanı teknolojik yeterliliği değildir. Yeni medya, sağladığı çevrimiçi etkileşim olanakları ile bilginin geleneksel yapılanmasını, hiyerarşileri dönüştürebilme potansiyelini de barındırır. Bu ortamda geleneksel kültürün dili, kavramları, şeylerin tanımları, bireyin rolü, hafızanın konumlanışı sürekli müzakere edilir. Bilgi, tek bir bilen öznenin, bir kurumun, bir otoritenin tekelinden çıkar; bir daha asla statik olmayacak bir şekilde bir kolektiviteye devredilir. Dolayısıyla medya ve iletişim araştırmaları, bir yandan aracın teknolojik yeterlilikleri/sınırlılıkları ve potansiyeli üzerinden kolektif zeka kavramı ile ilişkilenirken; öte yandan kavramı çevrimiçi etkileşime dayalı tamamen özgün bir tecrübe olarak ele alıp, bireysel ve toplumsal düzeydeki sonuçlarına odaklanır. Bu çalışma, her iki bakış açısından metinleri bir araya getirerek, kolektif zeka kavramının iletişim araştırmaları açısından ne anlama geldiği sorusunu yanıtlamayı amaçlar.
Tanıtım Metni