Bugün yeryüzünde insanların yarıya yakını tarihöncesinde var olmuş ortak bir dilden türemiş dilleri konuşmalarına rağmen Proto-Hint-Avrupa dili adı verilen bu atanın kimliği ve kimlerce konuşulduğu uzun bir süre boyunca gizemini korudu. Peki, kimdi bu insanlar ve yaptıkları toplumsal ve kültürel yenilikler insanlığın rotasını nasıl belirledi? Bu soru son iki yüzyılda akademik çalışmalardan çiğ propagandalara kadar uzanan bir çizgide sayısız yanıtın verilmesine neden oldu. Proto-Hint-Avrupa dilini ve o dili konuşanları keşfetme ve sahiplenme yarışı zaman zaman bilim insanlarından devrimcilere ve ırkçılara kadar birçok zümrenin uğrunda mücadele ettiği bir siyaset ve savaş alanına bile dönüştü. Tarihöncesi antropoloji ve arkeolojinin yaşayan en önemli isimlerinde David W. Anthony, her mitte olduğu gibi Babil Kulesi mitinde de bir gerçeklik payı bulunduğunu gösterircesine bu soruya çığır açıcı bir yanıt veriyor: Demir Perde’nin yıkılışının ardından Batılı arkeologların Avrasya’da daha kolay erişir hâle geldikleri antropolojik ve arkeolojik bulgulardan hareketle Proto-Hint-Avrupa dilini ve halklarını Avrasya’nın bozkırlarına yerleştiriyor. Ortak bir dili kullanan, ata binen, araba kullanan bu halkların ve kültürlerin nasıl kıta boyunca var olan kültür adalarını Avrasya’yı saran bir uygarlık koridoruna dönüştürerek yeni diller, yeni siyasi sistemler ve bir tarihöncesi kültür devrimi ortamı yarattıklarını ortaya koyuyor. Bir bulmacanın parçalarını birleştiren dedektif hassasiyetiyle en küçük arkeolojik ve dilbilimsel kalıntılardan hareketle adım adım ilerleyerek bize bugünü doğuran uzak geçmişin hikâyesini anlatıyor.
Tanıtım Metni